"Normal People" Dizi İncelemesi
- amaepsikoloji
- 8 May 2024
- 3 dakikada okunur

Ergenlik ile genç yetişkinliğin kıyılarında yaşanan sancılı bir aşk hikayesini barındırıyor Normal People. Bu dizide Marianne ve Connell’ın lise döneminden üniversite sonrasına kadar uzanan ilişkilerine tanıklık ediyoruz ve hem kendilerinin hem ilişkilerinin olgunlaşma serüvenini izliyoruz.
Connell; okulun futbol takımında, göz önünde, popüler ve aynı zamanda edebiyata ilgi duyan bir öğrenci. Arkadaş grubunun Marianne’e olan zorba davranışlarından utanç duyan Connell yine de sosyal çevresini kaybetmemek adına onlardan uzaklaşmıyor veya onların bu davranışlarına tepki göstermiyor. Ergenlik döneminde olan Connell için sosyal çevresi tarafından dışlanma ihtimalinin yarattığı büyük kaygının, onun Marianne’e olan davranışlarına yansımasını görebiliyoruz.
Dizinin ilk bölümlerinde ergenlik döneminde yaşanan sosyal kargaşalar, bir grup içinde var olma ihtiyacı ve zorbalık temaları oldukça hakim. Ayrıca kimlik arayışının da hakim olduğu bu dönemde Connell, belki de arkadaş grubunda hissettiği yabancılık hissini Marianne ile olan ilişkisiyle gideriyor. Kitaplara ve edebiyata ilgili olan parçasını Marianne ile var edebiliyor. Belki de Connell’ın Marianne’i arkadaşlarından saklamak istemesinin altında bu parçasını kabullenememe ve ondan utanma hali yatıyor.
Marianne; daha dizinin ilk sahnesinden aşina olduğumuz hazırcevaplığıyla, zekasıyla ve lise dönemindeki sosyal izolasyonuyla karşımıza çıkıyor. Sınıf arkadaşlarından pek hoşlanmayan ve onlardan lafını da esirgemeyen Marianne, bu kişiler tarafından zorbalığa maruz kalıyor. Fakat Connell, Marianne için farklı. Sınıftaki diğer kişiler onun için oldukça sığ ve değersizken, Connell zeki, farklı ve değerli Marianne için. Dizideki sahnelerde Marianne’in Connell’ı yüceltirken kendisini değersizleştirdiğini de yer yer görebiliyoruz.
Dizide Marianne’in ilişki örüntülenmelerinde mazoşistik bir tarafı görmek mümkün. Mazoşizmin temelinde acıya katlanmak, acı veren durumların içerisinde bulunmak olsa da aslında mazoşist kişiler acı çekmekten zevk alıyor demek de oldukça güç. Burada asıl mesele acıdan duyulan zevk değil, acıya tahammülün belki kişinin bazı ihtiyaçlarına yanıt vermesi veya belki kişiyi daha da büyük bir acıdan koruması olabilir. Marianne’in ilişkilerinde kendini değersizleştirici ve karşı tarafı yüceltici tutumuna bakarsak bu mazoşistik tarafı daha iyi anlayabiliriz belki de.
Marianne açısından bu mazoşistik ilişki yapılanmalarına baktığımızda ise aslında Marianne’in küçüklükten beri ailesinden gördüğü ilginin temelinde acı çekmenin olduğunu görüyoruz. Marianne’in babası, geçmişte annesine ve belki de çocuklarına şiddet gösteren bir ebeveyn rolünde. Abisi de Marianne’i sürekli aşağılayan, küçük düşüren, hem psikolojik hem fiziksel şiddet gösteren ve bu yaptıklarının kardeşinde yarattığı hasarın farkında olmayan bir karakter. Annesi ise tüm bunlara tahammül eden, ne oğlunun bu davranışlarına ne de eşinin geçmişte gösterdiği şiddete ses çıkarmamış, Marianne’e karşı oldukça katı ve kayıtsız bir anne olarak karşımıza çıkıyor.
Ailesindeki ilişkilenmeler sebebiyle belki de Marianne kendini sürekli babası ve abisine benzer kişilerle aynı ilişki örüntülerinde buluyor. Marianne’in ‘’Bana ne istersen onu yapabilirsin.’’ sözü ilişkilerinde karşı tarafa olan teslimiyetine ve itaatkarlığına bir örnek. Tıpkı annesinin babasına boyun eğmesi gibi, Marianne de ilişkilerinde tüm bu acılara tahammül etmenin ve bir bedel ödemenin gerekliliğini bilinçdışı bir yerden benimsemiş olabilir. Fakat ilerleyen bölümlerde toplu bir yemek masasında Marianne’in üniversitedeki sevgilisine başkaldırması, yine bilinçdışı bir yerden annesinin babasına çıkaramadığı o ses olmak olabilir. Kendisini sürekli aynı ilişki örüntülerinde bulmasının sebebi belki de ailesindeki çözülememiş meseleleri kendi ilişkilerinde de deneyimleyerek çözüme kavuşturma isteğidir.
Dizide bölümler ilerledikçe çiftimizin yaşları ve ilişkileri olgunlaştığı gibi, ilişkilerindeki sorunlar ve bunlarla başa çıkma mekanizmaları da olgunlaşıyor. Son bölümde ise artık birbirlerinin yokluklarından duydukları kaygının, birbirlerinin farklı ülkelerde yaşayacağı yeni başlangıçlara dair olgun ve sağlıklı duygulara dönüştüğüne hep birlikte tanık oluyoruz. Sally Rooney’in aynı isimli romanından uyarlanan bu dizi her insanın yaşayabileceği bir ilişkiyi kitabın edebi kuvvetini de arkasına alarak görsel bir şölenle bizlere sunarken bir yandan da adeta onların hayatına ve duygularına tanıklık ve eşlik etmemizi sağlıyor.
Yazar: Stajyer Psk. Gamze Bilim
Referanslar
McWilliams, N. (1994). Psikanlitik Tanı. (Çev. Kalem, E.), İstanbul: İstanbul Bilgi Üniversitesi
Yayınları. (Ss 313,325)
Commentaires